

Tolga Birgücü yazdı: Mescit sahile park edilir mi ?
Atakum sahilinde inşa edilen mescit, şehircilik ilkeleri ve kıyı mevzuatına uygun olmadığı gerekçesiyle mahkemelik oldu.
Bilirkişi raporuna göre; mescidin, tapuda kaydı olmayan ve otopark alanı olarak planlanan bir bölgede yer aldığı belirlendi. Bu gelişme, kamu alanlarının nasıl kullanılması gerektiğine dair önemli bir tartışmayı da beraberinde getiriyor.
Kıyılar, kamusal alan olarak korunması gereken en değerli bölgelerden biridir. Mevzuatlar da kıyı şeridini yapılaşmadan uzak tutmayı amaçlar. Ancak görüyoruz ki, zaman zaman bu kurallar esnetilerek çeşitli yapılar inşa edilebiliyor.
Atakum’daki mescit de tam olarak bu noktada sorun yaratıyor. Kamu yararı gözetilerek yapıldığı iddia edilse de, mevzuata uygun olmaması, bu yapının hukuki açıdan sorunlu olduğunu gösteriyor.
Ne de olsa kamu alanları, adı üstünde, kamuya aittir; ama bazen kamu, kendisine ait alanları kullanamaz hale gelebilir!
Büyükşehir Belediye Başkanı Halit Doğan, mescidi Şehit Savcı Mehmet Selim Kiraz Parkı’na taşıyacaklarını açıkladı. Ancak burada da yeni tartışmalar baş gösteriyor. Mescidin taşınacağı alanın rekreasyon alanına çevrildiği ve mevzuata aykırı olarak yapılaşma izninin yüzde 5 yerine yüzde 10 verildiği belirtiliyor. Bu durum, yeni bir hukuki sürecin kapısını aralıyor ve beraberinde ‘imar planları ne kadar keyfi değiştirilebilir?’ sorusunu getiriyor.
Burada mesele sadece bir mescidin nereye inşa edileceği değil, kamusal alanların kimler tarafından, hangi kurallarla ve nasıl düzenleneceği sorusudur. Hukukun üstünlüğü ve şehircilik ilkeleri gözetilmeden yapılan her düzenleme, beraberinde yeni hukuki ve toplumsal tartışmaları getirecektir.
Kamu alanlarının kullanımı konusunda daha şeffaf, daha katılımcı ve daha hukuka uygun politikalar izlenmesi, benzer sorunların önüne geçilmesi açısından elzemdir. Çünkü herkesin kullanımına açık olması gereken alanların, birilerinin özel mülkü gibi görülmesi ne büyük bir talihsizlik!
Bu tür durumlar sadece Atakum’a özgü değil. Türkiye’nin dört bir yanında, kıyılar başta olmak üzere kamusal alanların yapılaşmaya açılması, kişisel ya da kurumsal çıkarlar uğruna dönüştürülmesi sıkça karşımıza çıkıyor.
Oysa şehirler, bireysel kazançları değil, toplumun ortak ihtiyaçlarını gözeterek planlanmalı.
Aksi takdirde, kamuya ait olması gereken alanlar zamanla belli kesimlerin tasarrufuna girer ve kamu yararı kavramı yalnızca kâğıt üzerinde kalır.
Sevgi ve saygıyla...