
Zorunlu Eğitimde sistem değişmeli...
Önceki gün gazetemizde yer alan, Saadet Partisi Samsun Milletvekili sayın Mehmet Karaman’ın TBMM’de ‘Zorunlu Eğitimin 8 yıla indirilmesi’ hususunda yaptığı konuşmanın haberini okudum.
Sayın milletvekilinin TBMM’de hangi ayrıntılar üzerinde durduğunu bilmiyorum. Ancak haber; Emekli bir eğitimci olarak ve emekli olduktan sonra da ‘Taşımacı’ olarak gözlemlerimi paylaşmak için bu konuda beni bu yazıyı yazmaya yönlendirdi.
Öncelikle şunu belirtmek isterim ki; 12 yıllık zorunlu eğitime geçiş, dar gelirli bir çok ailenin çocuklarının okuyarak meslek edinmelerini sağlamıştır. Özellikle şehirdeki liselere, maddi yönden erişme imkanı olmayan bir çok öğrenci okuma imkanı bularak meslek sahibi olmuştur.
Ancak ‘Herkesin lise bitirme yeteneği vardır’ ilkesi ile hareket edilen bu yaklaşım, elbette ki temenni edilen, toplumun büyük bir bölümünün istediği ideal bir yaklaşımdır. Ancak eğitime yöne verenlerin sosyolojik, ruhi, hatta biyolojik etkenleri de dikkate almalar gerekir.
Bize öğretilenlere ve bizim hayat tecrübemize göre, toplumun hepsinin zihinsel yapısı, hakkı ile lise bitirmeye uygun değildir.
Liseleri zorunlu eğitim kategorisine sokarsak, toplumda herkesin lise eğitimini başaracağı anlamına gelen yanlış ve imkansız bir zorlamanın içine gireriz ki, bana göre bu hem imkansız hem de doğru değildir. Bu, sosyolojik bir gerçektir ve katiyetle insanın küçük düşürülmesi ve ötekileşme anlamına da gelmez.
***************
Peki! Bu yanlış uygulamanın sonuçlarını görmüyor muyuz? Bence apaçık görüyoruz. Çok belirgin bir şekilde de yaşıyoruz.
Şöyle ki; Bu sistemde bir öğrenci 18-19 yaşlarında okulunu bitiriyor. Elimde bir istatistik yok fakat tahmin ediyorum ki; Liseyi zar zor bitirenlerin oranı yüzde 70 civarında. Bu, şu demek! Toplumun yüzde 70’i üniversiteye gidemediği için diğer işlerde çalışmak zorunda.
Peki,18-19 yaşına gelmiş bir vatandaş hangi ustanın çıraklığını yaparak sanayide kendisine meslek edinecek? Elbette ki meslek öğrenmenin de ideal bir yaşı var. Devamlı içinde yaşadığımız ortamlardan da biliyoruz ki sanayi de meslek sahibi olanlar, kendilerine çırak bulamamaktan yakınıyor. Bu durum onların işlerini aksattığı gibi, belli yaşların üzerinde sanayiye gelip meslek sahibi olmak isteyenlerin işlerini de aksatıyor. Hatta usta olmaları yönünde büyük bir engel teşkil ediyor.
*************************
Peki! Liseyi hakkı ile bitirebilmiş çok sayıda çocuklarımızın üniversiteyi bitirdikten sonra durumları nasıl? Büyük bir kısmı, geçersiz bölümleri okudukları için veya okudukları bölümlerden ihtiyaç fazlası mezunların verilmesi sebebi ile işsizler ordusu meydana geliyor. Bu da topluma, daha başka karmaşık problemlerle yansıyor. Şunu da ifade edelim: Herkesin lise bitirmesi gibi toptan bir yaklaşım, okulda eğitim sırasında da bir çok problemler ortaya çıkarıyor.
Okuyup üniversite bitirme yeteneği olanlarla okuma yeteneği ve ideali olmayanlar aynı sınıfta ders görürken, okuma ideali olanlarla olmayanlar arasında bir çok menfi hareketlerin görülmesi, sınıfın umumi eğitim havasında olumsuzluklar meydana getiriyor.
İşte bunlardan bir tanesi ‘Akran zorbalığı’dır. Çocuk, tabanca-bıçak gibi aletlerle okula geliyor. Hatta arkadaşını bile tabancayla vuran yaralamalı, ölümlü olaylar yaşanıyor. Basın kanalıyla bunları hep görüyoruz.
**************************
Bence bunlar, amacı okumak olan öğrenciler için büyük bir engel!...
Peki, ne yapalım?
Bence 5+3 sistemini tekrar getirelim.
Devlet zorunlu eğitimi 8 yıla indirsin, 8 yılın sonunda zaten eğitime devam edecekler büyük ölçüde belli olur. Devam edemeyenler de tam beceri, öğrenme çağında sanayiye giderek hem meslek sahibi olsunlar, hem de kendilerinden ustalık öğrenecekleri meslek erbabının işini kolaylaştırsınlar…
Devlet de; Bugünkü taşıma sistemi ve yemek harcamaları yerine, ortaokulu bitirip istikbal vaadeden öğrencilere yurt ve buna benzer imkanlar vererek onları yüksek öğretime hazırlasın!…
Benim görüşüme göre, böylelikle hem ‘Akran zorbalığı’ yok olur hem de uyuşturucu problemi ortadan kalkar. Hem de sanayimiz çırak yokluğu çekmez. Yani herkes yapabileceği iş üzerinde yoğunlaşır ve mutlu olur.
Devletin buradan kazancına gelince; En önemli kazancı, faydasız bir çabadan kurtulmuş olur. Fiziki imkanları fazlalaşır. Dahada önemlisi öğretmenlerinin, menfi hareketli öğrencilerin olumsuzlukları ile savaşmalarının önüne geçer. Yani disiplinsizlik azalır.
Sorumluluklarını idrak eden saygılı bir öğrenci kitlesi oluşturur.
4 öğretmen babası ve emektar bir eğitimci olarak, eğitimde özlenen tablonun bu olduğunu düşünüyorum.
Herkese mutlu günler diliyorum.